29 Haziran 2012 Cuma

Acil Tıbbi Müdahale Sırasında Hastanenin Sorumlukları Nelerdir?

Tıbbi müdahale türlerinden olan acil tıbbi müdahale; hastanın ivedi şekilde tıbbi müdahaleye gereksinim duyduğu ve acilen tıbbi müdahale bulunmadığı taktirde;  ölüm, bedeni ya da ruhsal bakımdan geçici ya da kalıcı zararlar ile karşılaşma ihtimalinin söz konusu olduğu durumlarda yapılan müdahale türüdür. Konuyu geçtiğimiz günlerde yaşanan sağlık hizmeti ifası sırasında gecikmesinden kaynaklı zararı ele alarak açıklamak isabetli olacaktır: İstanbul Zeytinburnu’nda çalışan 36 yaşındaki Ö.K; işyerinin yük asansöründeki arızayı onarmaya çalışırken kolu asansöre sıkışmış ve yaşanan kazadan sonra çalışmaarkadaşları İ.E.A Hastanesine götürmüştür. Yaklaşık dört saat bekletilen hasta başka bir hastaneye sevk edilmiş; fakat burada da hastane hastayı kabul etmeyerek bir başka hastaneye daha sevk etmiştir. Sevk edilen hastane Ş.E.E.A Hastanesi olup burada beyin tomografisi çekilmiş sonra hastane bünyesinde radyolog olmadığı gerekçesiyle tekrar çalışma arkadaşlarının ilk götürdükleri hastane  İ.E.A. Hastanesine sevk etmiştir, yine bir şey yapılamayınca son olarak B. Dr. S.K.E.A. Hastanesinde ameliyata alınmıştır. Acil hasta olan Ö.K.’nin hastaneden hastaneye sevk edilmesi tam olarak sekiz saati bulmuş ve bunun üzerine Sağlık Müdürlüğü inceleme başlatmıştır.
Bu inceleme sonucunda çıkabilecek durumlar hukuki anlamda bir ihlalin sonucu olan sorumluluğun doğmasıdır ki müdahale anında doktorun sorumluluğunu düzenleyen bir kural yoktur. Fakat acil olarak müdahalede bulunulması özen yükümlülüğü ve iyi niyet kuralları içinde davranması kuralını hiçbir zaman ortadan kaldırmaz.
Hastanın tıbbi müdahale sırasındaki haklarında biri kaliteli hizmet alma ve güvenlik hakkıdır. Doktorlar açısından ise tıbbi müdahale sırasında hastaya yeterli zaman ayırma yükümleri bulunur. İstanbul da yaşanan olayda hasta açısından tıbbi müdahaleden önce sağlık hizmetlerine ulaşma hakkı yerine getirilmiş fakat kaliteli hizmet alma ve yararlanma hakkının gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Olayda sağlık hizmetinin sunulmasında kusur söz konusudur.  Bunun beraberinde hastanenin sorumluluğu açısından değerlendirme yapmak için öncelikle zarara neden olan tıbbi müdahalenin yapıldığı hastanenin, özel hastane ya da devlet hastanesi olması durumuna bakılmalıdır.
İstanbul da çalışan hastanın tedavi için gittiği hastane ve yine bu hastanenin sevk ettikleri yerler devlet hastaneleridir. Devlete ait hastaneler kamun hukuku kurallarına tabidir. Devlet hastanelerinde çalışanlar kamu personeli olduklarından doktor ve diğer hastane çalışanları arasın özel hukuk ilişkisi anlamında bir ilişkiden söz edilemez; ama kamu hastanelerinin sağlamak zorunda bulundukları standart ve özen yükümlülüğü noktasında özel hastanelerden farklı değildir. Hastanenin sorumluluklarının koşulları; hukuka aykırılık, kusur, zarar, nedensellik bağı olarak karşımıza çıkar.
Hukuk devleti ilkesi gereği idare hizmeti sunumu sırasında kusurlu davranışlar sebebiyle sağlık hizmetlerinde bireylere vermiş oldukları zararlardan dolayı sorumludur. Anayasanın 65. maddesinden göre sağlık kamu hizmetinin devletin mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir. Anılan buna benzer anayasal düzenlemeleri ışığında idareye sorumluluk yüklenmektedir. İdare sağlık hizmetini kendisinden beklenen dikkat ve özen ile yerine getirmekle mükelleftir. Yoksa zarar sonucunu doğurur ve bu zarara neden olan kusurun teşhisi zorluğu karşımıza çıkar ve standart tıp kurallarına göre karar verilir. Tıp biliminin gereği olan standart tıp kurallarına uygun biçimde yapılmış olmak koşulu doktoru hukuki sorumluluktan kurtarır. Standart tıp kuralları somut anlamda açık olmamakla birlikte doktorun haklarının ve yükümlülüklerinin bilincinde olup, doğru bir yöntem ile hastaya kısa sürede yardımcı olması gerekir. Muğlak bir ifade olduğundan tıp etiği kurallarını da kapsamaktadır.
Danıştay kararında da halkın sağlık hizmetleri yürütmekte görevli olan idare, hastanelerde yapılacak tedavilerin ve cerrahi müdahalelerin tıbbi esaslarına uygun biçimde hizmetin gerektirdiği yeterliliğe sahip personelle sağlamakla yükümlü olduğunu görebiliriz.
Yine Danıştay 10. Dairesinin kararında kamu hizmetlerini yerine getirmekle görevli olan  idarenin kuruluş, işleyiş etkinliklerinde görülen eksiklik, hata, aksaklık, bozukluk olarak tanımlanabilecek olan kusur kavramı idarenin sorumluluk nedeni olarak kabul edilmekte hizmetin kötü işlenmesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi gibi haller hizmet kusuru sayılan durumlar olarak kabul edilmektedir. O zaman diyebiliriz ki idarenin hizmet kusuru 3 değişik biçimde karşımıza çıkar; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi ya da hiç işlememesidir.
Kamu hastanelerinin laboratuarların tüm tahlilleri yapacak kapasitede çalıştırılmamaları; görüntüleme aygıtlarının, tıbbi araç ve tüm teknik donanımlarının her an çalışır ve işe yarar durumda olmamaları yanı sıra iyi yönetilmemesi, personelin seçimi gözetimi, denetiminde gereken dikkat ve özenin gösterilmemesi, bina ve tesislerin bakımsız bırakılması, aydınlatma, ısıtma, havalandırma sistemlerinin arızalanması, ameliyathanelerin elverişsiz olması, temizliğe gereken önemin verilmemesi ve hastane enfeksiyonların önüne gecikmemesi, ilk yardım veya yoğun bakım ünitelerinin her an kullanıma hazır durumda bulundurmamaları hizmet kusurlarını oluşturur.
Olayda acil durumda olan hasta hastanede radyolog bulunmaması sebebiyle başka bir hastaneye sevk edilmiştir. Bu durum da hizmet kusuru oluşmuştur. 
Hizmetin geç işlemesi halinin tespiti için ise kesin bir kural koyma imkanı olmadığına göre somut olayın niteliğine, idarenin sahip olduğu olanaklara göre bir inceleme yapılarak hizmetin geç işlenip işlenmediği tespit edilebilir. Bunlar göz önüne alınırken somut olayın özeliği, idarenin imkanları çevre koşulları ve olayın gelişimi iyi değerlendirilmelidir.
Öyleyse gecikmeden söz edebilmek için olayın oluş biçimi ilgili sağlık kuruluşunun araç-gereç ve personel durumu tıp biliminin gerekleri göz önüne alındığında hizmetin sunumunda normal olmayan ve olaya göre makul sayılmayan bir sürenin geçmesinden sonra müdahale edilmiş ise hizmet geç işlemiştir.
Böyle durumlarda ve tıbbi cihazların çalışmaması veya hatalı çalışması dolayısıyla bir hastanın zarara uğraması durumunda hastane yönetiminin hem cezai hem de tazminat sorumluluğu vardır.  Tazminat sorumluluğu açısından hasta yönetmeliğe göre hem maddi –manevi tazminat davası açabilir. Yine hastanın yakınları da maddi manevi tazminat isteyebilir.  Bu hak hasta hakları yönetmeliğinin 43. maddesinde de düzenlenmiştir.
Özel hastanelerde ise kural olarak hekim ile hasta arasında değil, hastane ile hasta arasında bir sözleşme vardır. Tazminat sorumluluğu bakımından böylelikle hastane işleticisi de sorumlu olacaktır.
Hastanenin temel görevi(borcu) hastanın iyileşmesi için çaba göstermek, uğraş sağlamaktır. Geniş kapsamlı bir borç olmakla birlikte hastaya teşhis konularak tedaviye başlanması, hastanın iyileştirileceğinin kabulü anlamına da gelmez zaten böyle bir sonuca ulaşma borcu da yoktur.  Sadece zamanında hastaya sağlık hizmeti bulunması için çaba göstermelidir. Bu sorumluluğun başlangıcı hastaneye kabul sözleşmesi ile başlar. Bu sözleşme hasta tedavi olmak için hastaneye başvurmakla kurulmuş olur. Hukuki yönden karma bir sözleşme niteliği taşır. Sözleşmenin vekalet, satış, kira sözleşmelerinin unsurlarını da kapsamaktadır. 
Devlet hastanelerinde ise hastaneye kabul sözleşmesi yapılmış olmaz. Yani hastanenin hastaya karşı sözleşmesel sorumluluğu yoktur; borçlar kanunu anlamında da sözleşme dışı sorumlulukta söz konusu değildir. Sorumluluk kamu hukuku kapsamındadır ve hasta kamu hizmetinden yararlanan kişi konumundadır. Zarar sonuncunda da somut olayın özeliğine göre devlete veya ilgili kamu tüzel kişiye karşı idari yargıda dava açabilir. Burada hasım göstereceği doktor ve sağlık personeli değil idaredir; çünkü Anayasanın 129/5. fıkrasına göre memurlar ve diğer kamu görevlileri yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan dolayı doğan tazminat davaları kendilerine rücu edilmek kaydıyla idare aleyhine açılır. 657 sayılı devlet memurları kanunu da bu maddeyi desteklemektedir.
Tedavinin zararlı sonucundan kamu görevlisi doktorun veya yardımcı personelin haksız eylem niteliğinde görevden ayrılabilir kişisel kusurları varsa o zaman kişilerin haklarında adli yargıda dava açılabilir.
Hande G.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder